Mimari yapıların ve mekanların sanat eserleriyle mevcut değerlerini arttırmak düşüncesinden yola çıkan ALAN Project, mimarinin ve peyzajın sanat eserleriyle desteklenmesi, hatta bütünleşik bir parçasına dönüşmesiyle mekanların kalitesini ve değerini yükseltmeyi hedefleyerek sanatsal çözümler sunuyor. Konusunda uzman sanat danışmanları, sanat akademisi mezunu sanatçılar ve sanat alanında tecrübesi olan tasarımcılardan oluşan ALAN Project ekibi, Türkiye ve dünya sanatının takibini yaparak mimari projelere uygun tarz, kimlik ve bağlamda eser seçimleri ve siparişleri konusunda danışmanlık hizmeti veriyor. ALAN Project’in kurucusu Mimar Efe Korkut Kurt ile sanatın mekanlar üzerindeki etkisini ve grubun sanat danışmanlığını yaptığı Kıbrıs’taki Koloni Otel’in mermer tanrıça heykellerini konuştuk.
Çalışma alanınız tam olarak sanatın ve mimarlığın kesişim noktası olarak tanımlanabilir mi? Bu noktada sizin için işveren potansiyelini kimler oluşturuyor?
Efe Korkut Kurt: ALAN Project sanat üretiminin mimari proje süreçleri ile birlikte veya mimari mekanın değişkenlerine uygun gerçekleşmesi için kuruldu. Bu noktada sanatın gücünü tasarım süreçlerine dahil etmeyi tercih eden ve bu vizyona sahip olan mimarlar ve iş verenler ile çalışma imkanı buluyoruz. Bu noktada zaman zaman mimarlar ve devamında iç mimarlarla da iş birliği yapabiliyoruz.
Kamusal alanların tasarım süreçlerinde nitelikli sanatsal çalışmalarının ortaya çıkabilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?
EKK: Her şeyden önce konunun bir “öncelik” ve “gereklilik” olarak ele alınması gerekiyor. Konu kamusal alanlar olunca çok katmanlı değişkenlerle hesaplaşmak gerekir. Burada hem işlevsel kazanımlar, hem de estetik girdiler sağlanır. Fakat ikisi kadar önemli üçüncü bir konu ise simgesel etkidir. Sanatın gücü doğru kullanılırsa hem toplumsal etkileşim açısından önemli girdiler sağlanır, hem de kişiler üzerinde mekanların olumlu psikolojik etkileri artabilir. Bugün çok hızla dönüşen ve büyük ölçekli üretilen projelerin mekanları maalesef “yer” haline gelemiyorlar. Ciddi bir bellek sorunu bunu takip ediyor. Sanatın doğru kullanımının mimarlık pratiklerine katkısının yüksek olduğu açık. Bunun örneklerini dünyada görüyoruz. Bu açıdan projenin ilk aşamasından başlayarak, ön-çalışması proje seviyesinde yapılmış işler; proje aktörlerinin iyi bir diyalog ve sinerji yaratabildiği çalışmalar değerli ürünler olarak hayata katılıyor. Bu ürünlerin sayısının hızla arttığını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Sanat işlerinizi tasarlarken malzeme seçimi konusunda nelere dikkat ediyorsunuz?
EKK: Sanat işlerini tasarlarken her şeyden önce mimari mekanın değişkenleri, malzemenin yarattığı duyusal etki ve bunun kullanıcı veya izleyici üzerinde yaratacağı olumlu sonuçları değerlendiriyoruz. Malzeme bir yapıtın gerçekleşmesi için en temel kriterlerden biri; çünkü her malzemenin kendine özgü imkanları ve kendine özgü bazı koşulları var. Farklı fiziki koşullara, örneğin farklı sıcaklıklara, ışığa, akustiğe ve farklı duyusal uyumlara cevap verebilen malzemeler mevcut. Biz bütün sanat işlerimizde önceliği yeri anlamaya ve mevcut ilişkileri anlamlandırma sürecine ayırıyoruz.
İnsan psikolojisi üzerinde sanatın olumlu etkilerinin olduğunu biliyoruz. Ayrıca doğal malzemelerin de insan sağlığı ve psikolojisi üzerindeki etkilerini gözlemek mümkün. Sanat işlerinizde doğal malzemelerin kullanımının bu olumlu etkileri pekiştirdiğinden söz edebilir miyiz?
EKK: Büyük ölçüde evet. Çünkü bir nesneye baktığınızda siz onu sadece görsel olarak algılamazsınız. Onun dokunsallık duygusu da sizin gözlerinize etki eder. Dolayısıyla malzemenin duyusal etkisi tahmin edildiğinden daha fazladır. Burada önemli olan bu duyusal etkilerle doğru form, biçim ve rengi birleştirebilmek ve tabii ki mekanın bütünlüğü içinde doğru bir şekilde konumlandırabilmektir. Bu noktada Juhani Pallasmaa’nın “Tenin Gözleri” isimli kitabına gönderme yapmak isterim.
Aynı sanat işinin farklı malzemelerden üretilmesiyle elde edilen farklı sonuçları deneyimliyor musunuz?
EKK: Evet çok defa deneyimlediğimiz bir şeydir bu. Özellikle yeni çıkan teknolojiler sayesinde bu seçenekler daha fazla deneyimlenebilir hale geldi. Biz tasarımların ilk aşamasından itibaren malzeme kararıyla ilerliyoruz; ancak zaman zaman aynı işi farklı bir malzemeyle üretmenin ön göremediğimiz şaşırtıcı sonuçlarına ulaşmamız da mümkün olabiliyor. Tabii ki her çalışmada kendi içinde fiyat-performans arasındaki ilişkileri de doğru kurabilmek önemli. Mesela elle yontmak veya metal bükmek gibi konular belirli bir emek maliyeti gerektiren işler.
Gelelim Kıbrıs’taki Koloni Otel projenize. Burada işverenin beklentileri nelerdi? Ve tanrıça heykellerine ulaştığınız süreç nasıl ilerledi?
EKK: Kıbrıs Koloni Otel sanat işlerini yaptığımız çalışma şöyle şekillendi: Müşteri tarafından bize dış mekanda yenilenen cephe için bazı sanatsal çalışmalar talep edildi. Bu alanda otelin yüksekliği iki metrenin üzerine çıkan niş bölümleri vardı. Bu kısımlar neo-klasik tarzda bir ferforje detayla desteklenmiş durumdaydılar. Bunun dışında, iç mekanlarda da bazı bölgelerde yenilemeler yapılacaktı ve bizim de bunu sanatsal çalışmalarla desteklememiz istendi. Burada üç ayrı yaklaşımda alternatif oluşturduk. Birincisi soyut, ikincisi yarı figüratif, üçüncüsü ise figüratif heykellerden oluşuyordu. Figüratif heykeller için 4 farklı tanrıça seçildi. Bu tanrıçalardan biri Afrodit, zaten Kıbrıs’ın kendi mitoloji kaynaklarında geçen bir tanrıça. Diğer tanrıçaları da biz kendi anlamları içinde düşünerek seçtik. Daha sonra onların birebir tasarımlarını modellik. Bu modellemelerin belirli bir olgunluğa geldiği noktada üretim süreci başladı. Üretim o zaman İzmir’de yer alan heykel atölyemizde gerçekleşti, daha sonra Kıbrıs’a transferi gerçekleşti.
Tanrıçaların için malzeme olarak mermeri seçtiğinizi biliyoruz. Bu seçimin sürece etkileri nelerdi?
EKK: Burada aslında figürasyonun çoklu detaylı olması istendiği için biz kalıp alma yöntemini tercih ettik ve birebir heykellerin her biri çamurda modellendi. Bu modellerden kalıp alınarak mermere ait doğal malzemenin karıştırıldığı bir solüsyonla birleştirerek döküldü. Böylece hem doğal malzemenin etkisini sürdürdük hem de yontma yönteminin getirdiği zorluklar aşılmış oldu. Çünkü bu kadar büyük ve detaylı bir işte yontma yöntemiyle iyi bir sonuç almak için Michelangelo’yu uyandırarak yerinden kaldırıp getirmeniz gerekir. Şaka bir yana daha iyi sonuçlara ulaşabilmek için, çağdaş yöntemler kullanarak ilerlemeyi seçiyoruz. Bu şekilde mermerin de kendini gösterebildiği daha detaylı sonuçlar alabiliyoruz.
Doğal malzeme kullanımı sanat eserinin ilk üretildiği andan itibaren yapının bütün ömrü boyunca ona eşlik edebileceği noktaya kadar ne tür avantajlar sunuyor?
EKK: Öncelikle, doğal malzeme kaliteliyse sağlamdır. Doğal malzeme seçimi bu anlamda avantajlıdır. Kalıcı ve dış mekan etkilerine uygun malzemeler nesiller boyunca varlıklarını sürdürürler. Ayrıca doğal malzemenin yıpranması da sanatsal sürece kimi zaman bir artı değer sağlayabiliyor. Zaman esere şekil veren hoş bir etken olarak sahnedeki yerini alıyor. Gerçekleştirmekte olduğumuz sanat çalışmalarında, proje için doğru bulursak doğal malzemeyi kullanmak bu etkileri açısından da bizleri mutlu eden bir sürecin ortaya çıkmasını sağlıyor.