Kral Abdullah Finans Merkezi (KAFD) Ulu Camii / Riyad, Suudi Arabistan
Mimari Tasarım: Omrania and Associates
Tamamlanma Tarihi: 2017
Alan: 6.103 m2
Fotoğraflar: Mohammad Ballool, Omrania, Faisal Bin Zarah
Kral Abdullah Finans Bölgesi projesi, ileriye dönük birçok tasarımı içinde barındıran 17 milyon m2’lik bir akıllı şehir projesi. 2020’de düzenlenecek G20 Zirvesi’ne yetiştirilmeye çalışılan projenin merkezinde KAFD Ulu Camii bulunuyor. 6.103 m2’lik sütunsuz yapı, büyük bir merkez salon ve asma katta toplamda 1.466 kişinin aynı anda saf tutabileceği bir kapasiteye sahip. Riyad merkezli Omrania tarafından tasarlanan KAFD Ulu Camii’nde Suudi Arabistan çöllerinde yaygın olarak bulunan ve doğal olarak oluşan kristalin yapı çöl gülünden esinlenilmiş. Buna paralel olarak, binanın belirli geometrileri geleneksel İslami bezemeleremukarnaslara dayanıyor. Henning Larsen tarafından geliştirilen KAFD planının tasarım ilkeleri ile tutarlı heykelsi bir artikülasyonun yanı sıra çatı tasarımı güneşin her konumunda farklı bir görünüm sergiliyor. Ulu Camii’nin minareleri ana yapıdan bağımsız olarak halk meydanında 60 m boyunca yükseliyor. Bu çöl gülü imgesi, devinen kum tepelerine benzeyecek şekilde yerleşmiş caminin, vadinin kentsel çölünde ortaya çıkmış mimari bir çiçeği andırmasına olanak sağlıyor. Yerel kaynaklı taş kaplama da, binanın çöl manzarasının bir parçası olduğu fikrini güçlendiriyor. Geleneksel İslam mimarisine meydan okuyan en iyi 10 çağdaş camiden biri olan yapı, Riyad’daki çok sayıda yüksek katlı bina arasından, mozaik taş çatısının açısal kesimleri ve zarif üçgen camları ile sıyrılmayı ve mücevher gibi bölgenin ortasında parlamayı başarıyor.
Susch Müzesi / Susch, İsviçre
Mimari Tasarım: Chasper Schmidlin ve Lukas Voellmy
Tamamlanma Tarihi: 2018
Alan: 1.500 m2
Fotoğraflar: Andrea Badrutt Chur, Studio Stefano Graziani,
Muzeum Susch, Art Stations Foundation CH
Doğal Taş: Amfibolit
Bir İsviçre dağ köyünün 12. yüzyıldan kalma manastırı ve bira fabrikasının pitoresk kalıntıları, Engadin vadisinin pastoral ve uzak ortamında Susch Müzesi’ni oluşturmak için birleştirilmiş. İki yapı korunurken, mimarlar onları korumak için büyük çaba sarf etmiş. Sanat eserini mümkün olan en iyi şekilde vurgulamak için çalışırken, mevcut mimariye saygı duyan ve onur veren bir yolculuk yaratmayı amaçlamışlar. Bunu yaparken doğal kaya oluşumlarını açıkta bırakmış ve müzeyi çevredeki doğal manzarayla bütünleştirmişler. Zürih merkezli mimarlık firması Voellmy Schmidlin Architektur tarafından tasarlanan Chasper Schmidlin ve Lukas Voellmy liderliğindeki bu yeni çağdaş sanat müzesi, Polonyalı girişimci ve sanat yöneticisi Grazyna Kulczyk tarafından kendi koleksiyonunu, küresel sanat kalabalığının kültürel programının bir parçası haline getirmek ve geçici sergilere ev sahipliği yapmak üzere kurulmuş. Projenin ilk aşamasında yerel bir kaya tipi olan 9.000 ton amfibolitin yerini değiştirmek için bir yıl boyunca patlamalar ve kazılar yapılmış. 1.500 metrekareden fazla geçici ve kalıcı galeri alanı oluşturulan Muzeum Susch dört binadan oluşuyor: Tünel ile bağlantılı olarak kaya içerisindeki sergi alanı, vakıf merkezi ile bir restorana ev sahipliği yapan Bieraria (bira fabrikası) ve Bieraria Veglia (eski bira fabrikası), Chasa della Santa ve sanatçıların evi olan Temporars Susch. Mimarlar için projenin zorluğu ise, bu yapıları görsel ve işlevsel olarak birleştirmek olmuş. Bina kompleksi Kanton Tarihi Koruma Kanunu ile korunan güçlü tarihi ve peyzaj değerine sahip olduğundan, ek odalar, bira fabrikasının altındaki ve yanındaki kat, kayalar kazılarak oluşturulmuş. Manastır kompleksinin ana binasını ek binaya bağlamak için de, bir yeraltı geçidi açılmış.
Lanyang Müzesi / Yilan, Tayvan
Mimari Tasarım: Kris Yao / Artech Architects
Tamamlanma Tarihi: 2010
Alan: 39.426 m2
Fotoğraflar: Jeffrey Cheng, Chi-Yi Chang
Doğal Taş: Granit
Tayvan’ın Yilan Eyaleti, Toucheng Kasabası’nda yer alan müze binası, Kris Yao liderliğindeki ekip tarafından tasarlanmış. Tasarımında ise Beiguan sahilinde yaygın olarak görülen kaya yamaçlardan (cuestas) esinlenilmiş. İnşası 6 yıl süren müzenin çatısı, yerden 20 derecelik bir açıyla çıkan ve 70 derecelik bir açıyla yerden yükselen bir duvarı karşılayan kayalıkların geometrik şekillerini benimsemiş. Böylece bina yerden, bu kaya yamacına benzer şekilde yükselmiş. Alan içindeki ve çevresindeki “cuesta” kaya oluşumundan ilham alan müze alanları “kaya”nın içine ve dışına yerleştirilmiş. Bumüze, bir zamanlar sulak alan ve müreffeh bir liman olan WushihLimanı’nın bitişiğinde yer alıyor. Müze, Lanyang’daki eşsiz tarihi, kültürü ve manzarayı yansıtacak şekilde tasarlanmış. Limanın tarihini yeniden yapılandırmanın yanı sıra müze, Yilan’ın zengin sulak alan ekolojisini açık hava sergisinin bir parçası olarak tanıtıyor. Üçgen kütleyi yere belirli açıyla yerleştirerek, minimalist mimarinin yakınındaki araziyi taklit etmesi sağlanmış. Binanın dış kısmında, resifin doğal erozyon sürecini temsil eden ve Lang Yang ovasının mevsimsel değişiminin görüntüsünü birleştiren bir dizi granit ve dökme alüminyum panel kullanılmış. Farklı doku ve boyutlardaki bu paneller, notaları ve ritmik bir tempoyu temsil ediyor. Seçilen parça ise Antonio Vivaldi’nin “Dört Mevsim Konçertosu” olmuş. İç mekanda ise hacimler arasındaki boşluklar doğal aydınlatma ve farklı fonksiyonel alanlar arasındaki ayrımları belirlemek için yaratılmış. Birbirine geçen katı ve cam hacimler binanın işlevlerini tanımlamış;mopak bölümler özel sergi ve idari alanlar, cam bölümler ise lobi ve restoran alanı olarak işlevlenmiş.
Alexandrina Kütüphanesi / İskenderiye, Mısır
Mimari Tasarım: Snøhetta
Tamamlanma Tarihi: 2002
Alan: 69.677 m2
Fotoğraflar: Snøhetta
Doğal Taş: Granit
1974’te İskenderiye Üniversitesi’nin antik kütüphaneyi yeniden inşa etmek için başlattığı kampanya sonucunda tarihteki İskenderiye Kütüphanesi’nin orijinal yeri olduğuna inanılan kıyı şeridindeki bugünkü arazi seçilmiş. 1988 yılında Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek tarafından UIA ve Mısır Hükümeti işbirliği ile 1989 yılında ulusal ve uluslararası bir yarışma açılmış ve 1.400’den fazla başvurunun yapıldığı proje yarışmasını Norveçli mimarlık ofisi Snøhetta kazanmış. Mimarlar, dairesel planın geometrisi ile bilginin döngüsel doğasını hatırlatmayı, zaman içindeki akışkanlığı ve İskenderiye limanının dairesel yerleşimini yansıtmayı amaçlamışlar. 160 metre çapında, suya doğru eğilmiş, disk şeklinde bir hacim olarak ortaya çıkan kütüphane kompleksi dört adet müze, bir planetaryum, sanal-gerçeklik ortamları, akademik araştırma merkezleri, sanat galerileri ve bir de konferans salonu olarak tasarlanmış. 11 katlı araştırma kütüphanesi, 8 milyon cilt kitaba ev sahipliği yapıyor. Yarısı zemin kotu altında olan yapının 3 katı da deniz seviyesi altında yer alıyor. Bu nedenle, binayı su basıncına karşı korumak için kum-bazlı temel kullanılmış. Kırmızı Asvan graniti ile kaplı binanın yüzeyine bütün dünyadaki dillerin alfabeleri kazınmış. Taş, cam, ahşap ve betonarme kullanılan binada, 20 bin metrekarelik okuma odasına ek olarak kültürel ve eğitim faaliyetleri için alanlar yer alıyor. “Eğimli disk” şeklindeki formu binaya anıtsal bir görünüm kazandırırken çatıdan içeri süzülen ışık, çatının iç geometrisi ve onu karşılamak için yükselen birçok sütunun formu sayesinde daha da yayılıyor.
Oslo Opera Binası / Oslo, Norveç
Mimari Tasarım: Snøhetta
Tamamlanma Tarihi: 2008
Alan: 38.500 m²
Fotoğraflar: Snøhetta
Doğal Taş: Mermer ve granit
Norveç Ulusal Opera ve Balesi’nin Oslo şehir merkezinin liman bölgesi Bjørvika’da konumlanacak yeni opera binası için 1999 yılında açılan yarışmayı Snohetta kazandı. 350 aday arasından seçilen projenin yapımı 8 yıl sürdü. Ödüllü yapı, mimari karakterinin yanında peyzajıyla da oldukça etkileyici. Oslo’nun “Fiyort Şehir” programının mihenk taşı olan Oslo Opera Binası’nın tasarımını şekillendiren konsept üç başlıktan oluşuyor: Duvar (wave wall), halı (carpet) ve fabrika (factory). Duvar, fuaye alanının yarattığı kütlenin ismi ve coğrafi açıdan denizle karanın, tarihsel açıdan da başkentle dış dünyanın birleştiği ve son olarak da halkın sanatla buluştuğu eşiği simgeliyor. Halı, 18 bin metrekarelik anıtsal, yürünebilir bir çatı olarak duvarı çevreliyor. Bu ortak mülkiyet ve açık erişim fikri, opera ve balenin Norveç için nispeten genç sanat dalları olması sebebiyle güdülen davetkar ve erişilebilir mekan kaygısına cevap vermekle kalmayıp, binanın asıl işlevinin de önüne geçiyor. Fabrika ise estetik ve kullanıcı dostu öğelerin yarattığı çözümleri ve binanın işlevselliğini ve esnekliğini kaybetmeden senede 300 gösteri ve 250 bin ziyaretçi almasını temsil ediyor. Binanın bu üç temasına birer malzeme atanmış: Denizle iç içe olan sembolik çatıya uygun olarak, ıslakken bile parlaklığını ve rengini koruyan beyaz La Facciata İtalyan mermeri halıya; şekillendirilebilir ve stabil bir malzeme olmakla beraber akustik karakteri de bulunan meşe ağacı duvara ve opera binasının hedeflediği uzun ömürlülüğü ve bükülebilirliği sağlamak için ise alüminyum, fabrika temalarına uygun bulunmuş. Cam ise halıya dördüncü bir malzeme olarak sonradan eklenmiş. Yapının kuzey cephesi ve suyla temas eden tüm taş kaplamalar “Buz Yeşili” adlı bir Norveç granitidir.
Himalesque Radyo İstasyonu / Jomsom, Nepal
Mimari Tasarım: Archium
Tamamlanma Tarihi: 2013
Alan: 747 m2
Fotoğraflar: Jun Myung-jin
Doğal Taş: Gnays taşı
Seul’deki Archium pratiğinden Koreli mimar Kim In-cheurl, Nepal’in Tibet sınırından çok uzak olmayan bir platosunda konumlanan radyo istasyonunu, topografyaya ve iklim koşullarına uygun olarak, yerel malzeme kullanarak fonksiyonel ve estetik bir mimaride tasarlamış. Himalesque isimli bina, Himalayalar’daki uzak kuzeydoğu Mustang bölgesindeki ana yerleşim yeri Jomsom’da yer alıyor. Yerel Mustang Yayın Topluluğu istasyonuna ev sahipliği yapan yapı aynı zamanda Annapurna dağ silsilesini keşfe çıkan yürüyüşçüler için de kamp olanağı sunuyor. Çağdaş ve çok amaçlı bir dilde tasarlanan yapıda tüm bu ihtiyaçları karşılamak için en temel mimari yapı malzemelerinden biri olan “doğal taş” kullanılmış. Deniz seviyesinden 3.000 metre yükseklikte, yerel kaynaklı işçilik ve malzemeyle inşa edilen binada metamorfik bir kaya cinsi olan “gnays” tercih edilmiş. Stüdyolar ve toplantı odaları orta avlu etrafında düzenlenmiş ve avlu etrafında oluşturulan revak ile gölge alanlar yaratılmış. Doğa ile ilişkinin devam ettirilmesi için yaratılan avlu, aynı zamanda yerel “gnays”lardan yapılmış gözenekli dış duvarlar sayesinde kuvvetli rüzgarlardan ve aşırı hava koşullarından korunmuş. Yağmurlu, kuru mevsimlere ve değişen yönlerde esen kuvvetli rüzgarlar ile aşırı günlük sıcaklık farklılıklarına rağmen yerel malzemeler ve çağdaş yöntemlerle serin bir alanın yaratılması ve korunması sağlanmış. Avlu revak sütunlarında beton kullanılmış olsa da yapının geri kalanı, tıpkı kayıt odalarında yer alan masalar gibi doğal taşla tasarlanmış.
Taş ve Işık Tapınağı / Barmer, Hindistan
Mimari Tasarım: SpaceMatters
Tamamlanma Tarihi: 2016
Alan: 138 m2
Fotoğraflar: Akash Kumar Das, Anand Lakhani, Krishna Shrivastava,
SpaceMatters
Doğal Taş: Kumtaşı
Kuzeybatı Hindistan’ın Rajasthan bölgesinde çetin iklim koşullarında yükselen onlarca göz kamaştırıcı tapınak bulunur. Bu miras göz önüne alındığında, Rajasthan’ın kum tepelerinde çağdaş bir Hindu tapınağı tasarlamak oldukça zordur. Tapınağın adanmış olduğu Hindu tanrısı Lord Shiva, paradokslarda ve görünür ikiliklerde yaşayan, Hindu kutsal yazılarında ve mitolojisinde, hem koruyucu hem de yok edici olarak tezahür eden bir tanrıdır. Tanrıça Shakti ile uyum içinde, eril ve kadınsı prensibin ikiliklerini aşarlar. Hint felsefesinde bu, bir ikili olmaktan çok bir süreklilik olarak ele alınır. İşte bu sembolizm, projenin mekansal ipuçlarını belirlemek için kullanılmış. Tapınağın mimarisi, taşın ağırlığını formun hafifliğiyle birleştirir ve katı görünümlü taş dış cephe, gece çöktüğünde kum tepelerinin arasında narin bir fenere dönüşür. Gün boyunca, tapınağın kutsal alanında ışık hüzmeleri göz kamaştırır. Geceleri ise ışık, tapınağı içten dışa çevirir; içeride olanları ödüllendirilirken dışarıdakilere de bir davetiye uzatılmış olur. Bu jest, aynı zamanda çağdaş dini alanların eskiden beri süregelen cinsiyet, sınıf ve kast ayrımını bir kenara bırakıp herkesin bu alanlara dahil olma ihtiyacın ışık tutan bir duruşu sergiler. Rajasthan eyaleti, doğal taşın ve taş işçiliğinin önemli merkezlerinden biridir. Mimari ekip bu mirasa sahip çıkarak tapınakta yerel Jaisalmer sarı kumtaşı kullanmıştır. Kumtaşının parlayan yüzeyi Rajasthan ile güçlü bir bağı olan altın renkli çöl güneşini yansıtır. Sarı kumtaşı tapınağa özellikle, çevredeki kumlardan yükselmiş gibi bir görünüm kazandırır.
O’biz Kulesi Lobi Katı, Anyang / Güney Kore
Mimari Tasarım: Luca Villa – anD Studio ve MOTOElastico
Tamamlanma Tarihi: 2015
Fotoğraflar: Ulla Reimer & YuJin Yeon, anD
Doğal Taş: Gri granit, yeşil oryantal mermer
Ofis binalarının lobileri insanların her gün geçip gittiği bir yerdir; havaalanı bekleme salonlarına benzer şekilde kimlikten yoksun, aslında “yer olmayan” alanlardır. Çoğu zaman birbirine tamamen yabancı olan veya iş ilişkisi olan insanlara ev sahipliği yapan buluşma ve bekleme alanlarıdır. Mimari ekip, günlük iş akışına tanık olan tek tip bir arka plan olan lobinin tasarımı için ilişkilerin bu yokluğunda, kendi kimliği olan, daha samimi aynı zamanda da işlevsel bir mekan için çalışmış. Tasarıma dair ilk düşünce, dışarıdan gelen yönlendirme çizgilerine toplantı ve bekleme alanlarında da süreklilik kazandırmak olmuş. Projenin grafik özelliklerini geliştirmek için, iç mekanın getirdiği sınırların çok ötesine geçen çizgili, üç boyutlu bir desen kullanılmış. Desen, binanın çevresindeki meydandan başlatılmış ve kullanıcıları ana kabul alanına doğru yönlendirmiş. Şeritler birer filtre görevine sahip; ziyaretçileri dışarıdan topluyor ve bina içindeki son varış yerlerine yönlendiriyor. Lobi, mekanın tüm unsurlarını düzenlemek için basit bir fikrin uygulandığı bir dönüm noktası; zemin, duvarlar, tavanlar, mobilya ve aydınlatmalar eşit olarak geometrik bir ilerleme sağlıyor. 11 metreden daha yüksek olan lobide, desen kompozisyonundan ödün vermeden daha yüksek alanlar metal ile hafifletilmiş. Projede, zemin ve sütunlar için iki farklı taş türü, yeşil oryantal mermer ve gri granit uygulanmış. Tavanlar için ise iki renk ve farklı desende lazerle kesim metal paneller kullanılmış. Aydınlatmalar ve mobilyalar da metal paneller ile uyumlu olacak şekilde kurgulanmış.
Museo Jumex / Meksiko City, Meksika
Mimari Tasarım: David Chipperfield Architects
Tamamlanma Tarihi: 2013
Alan: 6.700 m2
Fotoğraflar: Simon Menges
Doğal Taş: Traverten
Çağdaş Latin Amerika sanatının özel bir koleksiyonuna ev sahipliği yapan Meksika traverteni ile kaplı yapı, bacasız bir fabrikayı andıran çatı tasarımıyla kent manzarasına ters köşe bir görünüm katıyor. Eugenio López Alonso’nun kurucusu olduğu Museo Jumex, Kasım 2013’te, halka hizmet verme amacının ötesinde bir misyonla sanatta deney ve yenilik için bir laboratuvar olarak çağdaş sanata adanmış bir kurum olarak açılmış. Mexico City’nin Polanco bölgesinde üçgen bir alanda yer alan beş katlı müze binası, David Chipperfield Architects tarafından Meksika’nın yerel materyalleri içeren, çevresine ve yerel bağlamına yanıt olarak tasarlanmış. Üsteki iki kattan birincil sergi alanı bulunuyor ve üst kat galeri için gün ışığının kullanımını optimize ediyor. Alt katlar, programın daha sosyal ve toplum temelli yönlerini sağlayan bir dizi alandan oluşuyor. Üst galeriler ve zemin kat arasında açık taraflı, çok işlevli bir sundurma bulunuyor ve böylece ziyaretçilerin dışarıdaki kentsel yaşamı izlemesine izin veriliyor. Testere dişlerini andıran çatısı, üçüncü kattaki galeriyi tanımlayan ritmik bir geometri oluşturuyor. 14 sütundan oluşan yükseltilmiş bir kaidenin üzerine oturan yapı, zemin kattaki halk meydanı ile bütünleşik. Sütunlar, zemin ve birinci katlar betondan; cepheler, çatı ve kaideden yukarı doğru döşemeler Xalapa, Veracruz’dan getirtilen yerel kaynaklı travertenlerden yapılmış. Traverten kaplamanın sürekliliği binaya yerel heykel geleneklerini anımsatan sağlam bir karakter kazandırıyor.
Sancaklar Camii / Büyükçekmece, İstanbul
Mimari Tasarım: Emre Arolat Mimarlık
Tamamlanma Tarihi: 2012
Alan: 700 m²
Fotoğraflar: Thomas Mayer
Doğal Taş: Bodrum kayrak taşı
İstanbul Büyükçekmece’de konumlanan Sancaklar Camii, yoğun bir otoyol ile çevresindeki banliyö yerleşimini birbirinden ayıran bir kır manzarası içinde yer alıyor. Caminin üst avlusundaki parkı çevreleyen yüksek duvarlar, kaotik dış dünya ile parkın sakin atmosferi arasındaki açık sınıra işaret ediyor. Parkta yükselen tek yapı olan minare, dışarıdan görünen tek mimari unsur. Bina bu yapının altında ve üst avludan erişilebiliyor. Tamamen topografya ile karışan cami içine girmek için önce manzaradan, sonra tepeden aşağıya ve duvarların arasında ilerlemek ve dış dünyayı geride bırakmak gerekiyor. Giriş için peyzajın doğal eğimini izleyen doğal taş merdivenlerden inerek 6 metreden uzun dar betonarme bir koridor izleniyor. Caminin içine girince inmeye devam ediliyor. Camide kubbe bulunmuyor. Tavan, iç içe geçmiş, merkeze doğru derinleşen geometrik şekilleriyle bir mağarayı andırken kıble duvarı boyunca bulunan yarıklar, gün ışığının salona süzülmesini sağlıyor. Saf sayısını azaltmak için Emevi camilerindeki dikdörtgen üslubun kullanıldığı Sancaklar Camii’nde halılar uzun duvarı ile aynı renkte. Arka ve yan cephe Bodrum’dan getirilen doğal taşlarla örülmüş ve duvarda tek bir hat yazısı dışında süsleme bulunmuyor.