Mimarlığın zanaatkârlıkla ilişkisi hep olmuştur. Sanat ile ise yoldaş gibiler diyebiliriz. Mimarın farklı disiplinlerde de kendine kolaylıkla yer bulabilmesi belki de bu sebeptendir. Çünkü mekânı tasarlarken mecburen farklı detaylar ile ilgilenip malzeme ile derinlemesine hemhal olabiliyor mimar. Yeri geliyor bir işin ustası ile günlerce sadece küçük bir detay için birebir çalışabiliyor. Bu bağlamda mimarın masasının üzeri sürekli farklı konular ile meşgul oluyor. Bu meşguliyetler kimi zaman yeni oluşumların ortaya çıkmasını sağlıyor. Mesela tarihi bir yapıya ek tasarlanması istenirken mimar mevcut durumu belgelemek için fotoğraf çekmeye gidiyor ve bu fotoğraflar sergi olabiliyor. Hep böyle sürpriz mimarlık-sanat birliktelikleri ortaya çıkmasına şahit olmuşuzdur. Son dönemde böyle bir birlikteliği, en son düzenlenen CI Çağdaş Sanat Fuar’ında gördük. Mimar Görkem Volkan Merkür Galeri’de sergilenen ‘Bled’ isimli büyük bir siyah heykel ile karşımıza çıktı. Yurt içi ve yurt dışında mimarlık, iç mekan tasarımı alanlarında 2006 yılından beri çalışmalarını sürdüren, başarılı otel, konut, AVM , ofis, rekreasyon ve ticari mekan projeleri ile tanınan Görkem Volkan ile bu heykel vesilesiyle mimarlık ve sanat birlikteliği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik…
Mimarlık ve sanat kol kola iki yoldaş gibi. Kimi zaman yol değiştirseler de çoğunlukla kesişiyor yolları. Elbet te sanat derken zanaatkârlığı da kapsayabilir bu tanım. Sizin son çalışmanız belki de bu tanımlamaya iyi bir örnek. Mimarsınız ve heykel de yapıyorsunuz. Çağdaş sanat fuarında sergilenen heykeliniz için de böyle diyebilir miyiz?
Kendi mimarlık pratiğimdede, plastik sanatlara yönelik çalışmalarda da ölçekten bağımsız olarak, tasarımın inşasını sağlayan yapım tekniklerini öğrenmeye önem veriyorum. Malzeme ve yapım tekniği , tasarım ya da sanat eserinin üç boyutlu hale gelmesindeki tek değil ama önemli ifade araçları ve bu araçlara hâkim olmanın eserin ifadesini zenginleştirdiğini söyleyebilirim. Tabii teknolojinin gelişmesiyle birlikte gelişen malzeme ve yapım ifade tekniklerinin daha esnek, hafif olabilmesi ortaya çıkan eserlerin de benzer özellikler taşımasını sağlıyor, özellikle dijital enstalasyonlar, izleyici ile interaktif bir ilişki sağlıyor, bu benim çok yakınında durduğum bir ilişki biçimidir.
Mimarın malzeme bilgisi iyi olur genelde. Heykel ortaya çıkarken malzeme seçimine nasıl karar verdiniz?
Haklısınız bu büyük bir avantaj oluşturdu, Bled’in farklı açılardan, farklı şekilde algılanmasını sağlayan değişken formunu keskin hale getirebilmek için çok sayıda manuel ve 3D yazıcıda maketleri yapıldı. Bu maketler ile yeni bir sergi açmanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum (gülüyor). İlk eskizden bu yana olabildiğince parlak/ parıltılı yansıtıcı ve siyah bir malzeme olması benim için birincil karardı, form ortaya kendi ölçeğinde çıktığında ise artık bu karadan çok emindim. Bir izleyen bana çok etkileyici gelen bir ifadede bulundu Bled için: “Bir kez görünen ışığın bir tekrarı daha olmadığı için, sanki form hala katılaşmamış likit halde.“ Bu tam olarak başarmak istediğim form arayışıydı, son kararlı haline doğru yol almakta olan bir form yaratmak. Bildiğiniz gibi 20.yy Modern Mimarlığının mottosu “Form Follows Function” idi , form; daha katı haldeki fonksiyona göre şekillenen ve fonksiyona göre daha likit sayılan ikinci bir cidar yerini alıyordu. Yapıya dair fonksiyon ise o kadar katı haldeydi ki, bu makineyi kaplayan cidar da bu katılığı kaplıyordu, dolayısı ile aynı katılıktaydı. Teknolojinin ve sosyal kuralların gelişimi/değişimi ile fonskiyonlar daha esnek geçişlere izin veren bir hale büründü, kısaca, yapıyla – eser ile kurduğumuz ilişki esnedi , yumuşadı. Bu yeni ilişki türü beraberince geçirgen, değişken ve şeffaf açıklıklar, malzemeler kullanılmaya başlandı.Az önce BLED için belirttiğim değişken ve devam etmekte olan form aslında tüm bu gelişimin bir ifadesidir.
Bu ilk heykel çalışmanız değildi. Az evvel bahsettiğiniz ‘Mir’ isimli heykeliniz ile sizin bu yönünüz ile tanıştık. ‘Mir’in hikayesini de öğrenebilir miyiz? Şu an nerede bulunuyor?
Biz tasarımcı ve mimarlar için ortaya çıkan her güncel iş, aslında ondan önceki zamanlara ait bilgilerin, edinimlerin bir uzantısı, damıtılmış bir halini oluşturur. Benim için ise; bahsettiğim “geçmiş zamanlar” lineer olmaktan uzak, döngüsel olarak ilerler, özetle önce ve sonranın sıralaması eserin yaratılış zamanı ile uymayabilir,bu minvalde hangi heykelin daha önce olduğu müphem bir durum teşkil etmekte. Bu anlamda yine ilk kez hayat geçen heykel çalışmam olan ‘Mir ’, iç mimari projesini de yaptığım Nida Kule Göztepe binasının lobisinde yaşamına devam ediyor. Proje sunumu sırasındaki görsellerde Mir ’in modelini de kullandık, sonrasında yöneticilerin merakı ve beğenisi i le Mir yapının içindeki yer ini aldı ve benim için de bambaşka bir dünyanın kapıları açıldı. Kendilerine hala ve çok müteşekkirim.
Sizin mimarlığınız genelde zanaatkarlığı da kapsıyor. Bize biraz mimari projelerinizde izlediğiniz yoldan bahsederseniz çok memnun oluruz.
Mimarlığın ya da sanat eserini icra etmenin tek ve değişmez yolu inşa etmek olmayabilir. Her iki eylem de kavram/fikir bazında kalarak da icra edilebilir. Bu düşünsel anlamda başka bir zanaatkârlık gerektiriyor. Burada güncel olmak zorunda da değilsiniz, sanırım ki düşünsel olmanın özgürlüğü çok cazip, fakat eserin 5 duyu ile iletişime geçebilir ve de uygulanabilir halini hayata geçirmek için ise işte o zaman inşa yöntemleri devreye giriyor. Malzeme ve yapım teknikleri yani işin mühendislik boyutuyla, estetik boyut kadar ilgiliyim, daha önce de bahsettiğim gibi teknikler aslında eserin ifadesini vermesindeki en önemli alet edavatlar… Bu mimari proje için de geçerli, bir sanat eseri için de… Zamana hem form hem de malzeme olarak mukavemet göstermesi sürdürülebilirlik için şart koşul, bunu sağlayabilmenin tek yolu da bu alet edavatların kullanımına hâkim olabilmek. Bu konuda oldukça tecrübeli olduğumuzu söyleyebilirim.
Bir önceki soru bağlamında nasıl bir mimarlık pratiği süreci sizi bu aşamaya getirdi?
Yani mekanı tasarlarken birden orada sergilenebilecek bir heykel de ortaya çıkmış oluyor. İkisi çok farklı başlangıçlar gerektiriyor oysa. İkisini bir arada sürdürmek mi, ayrıştırmak mı gerekiyor sizce? Plastik sanatlara olan ilgim mimarlık eğitimimden daha önce başladı. Birbirini var etmediler ama beslediler demek daha doğru olur. Bu sebeple ikisinin ayrışabilmesi bu anlamda zor olur, çok gerekli mi ondan da emin değilim. Mir’in yaptığım bir proje içinde yer alması bir istek ve önemli bir adım fakat Mir o proje için değil aslına bakarsanız o tarihten 7 yıl önce New York’ta tasarlandı. Dolayısı ile yaptığım heykellerin, yapmadığım projeler içinde de yer almasını çok isterim.
Bundan sonraki projelerinizden biraz bahsedebilir miyiz? Heykellerin devamı olacak mı?
BLED‘in duvar rölyefleri serisi devam ediyor, tüm üret imler Mart ayında tamamlanıp, devamında tüm “BLED Varyasyonları” bir sergide toplanacak. Bunun dışında ortak bir fikir – çoklu sergi için çalışıyorum.
Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
Ben çok teşekkür ederim.